top of page

SÄ°SÄ°N ARDI


Her zamankinden daha umutlu, her zamankinden daha mutlu bir bekleyiÅŸti bu seferki.



Sabah erkenden kalkmış, günlük rutinini hızla tamamlamıştı. Çok uzun zamandır, aylar öncesinden hazırlıklara başlar, defalarca prova yapar, kendinden emin ve 'Bu sefer başaracağım!' diyerek işe girişir ve tam da yılın bu zamanları ektiklerini biçeceği umuduyla penceresinin yanına geçer ve beklemeye başlardı. Pencereler değişir, gelip geçenler değişir ama o hep beklerdi. Hep umutla beklerdi. Ama hiçbir zaman beklediğini bulamaz, bir sonraki sefer daha azimle, daha inançla çalışır; daha tutkulu, daha umutlu bağlanırdı.



İşte yine yılın o zamanı gelmişti. Her zamankinden daha umutlu, her zamankinden daha mutlu bir bekleyişti bu seferki. Bu sefer kesinlikle emindi, başaracaktı. Çünkü hazırlık sürecinde elinden geleni değil fazlasını yapmış, yapabileceklerinin sınırlarını en uç noktaya kadar zorlamıştı. Var gücüyle çalışmış, gecesini gününe katmıştı. En çok o istiyordu, en çok onun hakkıydı bu görev ve en çok o hakkediyordu mutlu olmayı. O, acıları, mutsuzlukları, yorgunlukları; arkadaşı, destekçisi saymış, onlarla beslenmişti. Çok uzun zamandır umutla, inançla ve hayallerle bekliyordu sisin ardını görmeyi.


Olduğu yeri kabullenememiş, olması gerektiğini düşündüğü yere çok büyük, çok derin anlamlar yüklemişti. Zaten tam da bu nedenle, her zamankinden daha büyük hüsran, her zamankinden daha büyük bir yıkım olmuştu bu seferki.


O anda kalktı sis ve ardındaki, en başından beri orada olan boşluğu gördü artık gözleri. Çok uzun zamandır sıkı sıkı tuttuğu ipleri bırakıp kabullenmenin zamanıydı şimdi. Çünkü aslında kendisi de çok iyi biliyordu: 'Bazen tutunmak, bırakmaktan daha çok acıtırdı. Ve vazgeçmek, özgürlüktü.'


176 görüntüleme0 yorum
bottom of page